fresh ne demek

fresh

Sıfat

  1. Taze, yeni, diri, canlı
  2. Soğuk, serin
  3. Yeni yapılmış, yeni üretilmiş
  4. Deneyimsiz, acemi
  5. Özgün, yaratıcı
  6. Canlı, hareketli
  7. Dikkat çekici, ilgi çekici
  8. Güzel, çekici

Örnekler

  • I like to eat fresh fruits and vegetables. (Taze meyve ve sebzeler yemeyi severim.)
  • It’s a fresh day today. (Bugün hava serin.)
  • I just bought a fresh loaf of bread. (Az önce taze bir somun ekmek aldım.)
  • He’s a fresh graduate. (O yeni mezun.)
  • She has a fresh idea for a business. (İş için özgün bir fikri var.)
  • The party was fresh and exciting. (Parti canlı ve heyecanlıydı.)
  • Her outfit was fresh and stylish. (Kıyafeti taze ve şıktı.)

Zarf

  1. Taze bir şekilde, yeni bir şekilde
  2. Soğuk bir şekilde, serin bir şekilde
  3. Yeni yapılmış bir şekilde, yeni üretilmiş bir şekilde
  4. Deneyimsiz bir şekilde, acemi bir şekilde
  5. Özgün bir şekilde, yaratıcı bir şekilde
  6. Canlı bir şekilde, hareketli bir şekilde
  7. Dikkat çekici bir şekilde, ilgi çekici bir şekilde
  8. Güzel bir şekilde, çekici bir şekilde

Örnekler

  • She looked fresh and radiant. (Taze ve ışıltılı görünüyordu.)
  • The wind was blowing fresh and cool. (Rüzgar taze ve serin esiyordu.)
  • The food was fresh and delicious. (Yemek taze ve lezzetliydi.)
  • He approached the task with a fresh perspective. (Göreve yeni bir bakış açısıyla yaklaştı.)
  • She had a fresh take on the classic story. (Klasik hikayeye özgün bir yorum getirdi.)
  • The movie was fresh and entertaining. (Film taze ve eğlenceliydi.)
  • Her smile was fresh and charming. (Gülümsemesi taze ve çekiciydi.)

İsim

  1. Tazelik, yenilik
  2. Soğukluk, serinlik
  3. Yeni yapılmışlık, yeni üretilmişlik
  4. Deneyimsizlik, acemilik
  5. Özgünlük, yaratıcılık
  6. Canlılık, hareketlilik
  7. Dikkat çekicilik, ilgi çekicilik
  8. Güzellik, çekicilik

Örnekler

  • I love the fresh of the morning air. (Sabah havasının tazeliğini seviyorum.)
  • The fresh of the pool water was inviting. (Havuz suyunun serinliği davetkardı.)
  • The fresh of the new car was exhilarating. (Yeni arabanın yeniliği heyecan vericiydi.)
  • He lacked the fresh of experience. (Deneyimsizliği vardı.)
  • She had a fresh of ideas. (Özgün fikirleri vardı.)
  • The party had a fresh of excitement. (Partide bir heyecan havası vardı.)
  • Her outfit had a fresh of style. (Kıyafetinde bir stil tazeliği vardı.)

Fiil

  1. Tazelemek, yenilemek
  2. Soğutmak, serinletmek
  3. Yeni yapmak, yeni üretmek
  4. Deneyim kazandırmak, acemiliğini gidermek
  5. Özgünleştirmek, yaratıcılık kazandırmak
  6. Canlandırmak, hareketlendirmek
  7. Dikkat çekici hale getirmek, ilgi çekici hale getirmek
  8. Güzelleştirmek, çekici hale getirmek

Örnekler

  • He freshened up his room with new paint. (Odasını yeni boya ile tazeledi.)
  • She freshened up with a cold shower. (Soğuk bir duşla serinledi.)
  • The company freshened up its product line. (Şirket ürün yelpazesini yeniledi.)
  • He freshened up his skills with a training course. (Eğitim kursuyla becerilerini tazeledi.)
  • She freshened up her writing style. (Yazma stilini özgünleştirdi.)
  • The movie freshened up the classic story. (Film klasik hikayeye yeni bir soluk getirdi.)
  • Her smile freshened up my day. (Gülümsemesi günümü güzelleştirdi.)

Yayımlandı

kategorisi