fresh
Sıfat
- Taze, yeni, diri, canlı
- Soğuk, serin
- Yeni yapılmış, yeni üretilmiş
- Deneyimsiz, acemi
- Özgün, yaratıcı
- Canlı, hareketli
- Dikkat çekici, ilgi çekici
- Güzel, çekici
Örnekler
- I like to eat fresh fruits and vegetables. (Taze meyve ve sebzeler yemeyi severim.)
- It’s a fresh day today. (Bugün hava serin.)
- I just bought a fresh loaf of bread. (Az önce taze bir somun ekmek aldım.)
- He’s a fresh graduate. (O yeni mezun.)
- She has a fresh idea for a business. (İş için özgün bir fikri var.)
- The party was fresh and exciting. (Parti canlı ve heyecanlıydı.)
- Her outfit was fresh and stylish. (Kıyafeti taze ve şıktı.)
Zarf
- Taze bir şekilde, yeni bir şekilde
- Soğuk bir şekilde, serin bir şekilde
- Yeni yapılmış bir şekilde, yeni üretilmiş bir şekilde
- Deneyimsiz bir şekilde, acemi bir şekilde
- Özgün bir şekilde, yaratıcı bir şekilde
- Canlı bir şekilde, hareketli bir şekilde
- Dikkat çekici bir şekilde, ilgi çekici bir şekilde
- Güzel bir şekilde, çekici bir şekilde
Örnekler
- She looked fresh and radiant. (Taze ve ışıltılı görünüyordu.)
- The wind was blowing fresh and cool. (Rüzgar taze ve serin esiyordu.)
- The food was fresh and delicious. (Yemek taze ve lezzetliydi.)
- He approached the task with a fresh perspective. (Göreve yeni bir bakış açısıyla yaklaştı.)
- She had a fresh take on the classic story. (Klasik hikayeye özgün bir yorum getirdi.)
- The movie was fresh and entertaining. (Film taze ve eğlenceliydi.)
- Her smile was fresh and charming. (Gülümsemesi taze ve çekiciydi.)
İsim
- Tazelik, yenilik
- Soğukluk, serinlik
- Yeni yapılmışlık, yeni üretilmişlik
- Deneyimsizlik, acemilik
- Özgünlük, yaratıcılık
- Canlılık, hareketlilik
- Dikkat çekicilik, ilgi çekicilik
- Güzellik, çekicilik
Örnekler
- I love the fresh of the morning air. (Sabah havasının tazeliğini seviyorum.)
- The fresh of the pool water was inviting. (Havuz suyunun serinliği davetkardı.)
- The fresh of the new car was exhilarating. (Yeni arabanın yeniliği heyecan vericiydi.)
- He lacked the fresh of experience. (Deneyimsizliği vardı.)
- She had a fresh of ideas. (Özgün fikirleri vardı.)
- The party had a fresh of excitement. (Partide bir heyecan havası vardı.)
- Her outfit had a fresh of style. (Kıyafetinde bir stil tazeliği vardı.)
Fiil
- Tazelemek, yenilemek
- Soğutmak, serinletmek
- Yeni yapmak, yeni üretmek
- Deneyim kazandırmak, acemiliğini gidermek
- Özgünleştirmek, yaratıcılık kazandırmak
- Canlandırmak, hareketlendirmek
- Dikkat çekici hale getirmek, ilgi çekici hale getirmek
- Güzelleştirmek, çekici hale getirmek
Örnekler
- He freshened up his room with new paint. (Odasını yeni boya ile tazeledi.)
- She freshened up with a cold shower. (Soğuk bir duşla serinledi.)
- The company freshened up its product line. (Şirket ürün yelpazesini yeniledi.)
- He freshened up his skills with a training course. (Eğitim kursuyla becerilerini tazeledi.)
- She freshened up her writing style. (Yazma stilini özgünleştirdi.)
- The movie freshened up the classic story. (Film klasik hikayeye yeni bir soluk getirdi.)
- Her smile freshened up my day. (Gülümsemesi günümü güzelleştirdi.)