adduce: Getirmek, göstermek Vermek (örnek), ileri sürmek (kanıt), göstermek (kanıt)Devamını Oku
adduceable: Delil olarak gösterilebilen, kanıt olarak ileri sürülebilen, kanıt olarak gösterilebilen, delil olarak alıntı yapılabilenDevamını Oku
premise: Tanıtma veya açıklama yoluyle önceden belirtmek Bir önerme veya tartışmanın nedeni olarak ileri sürmek. Önceden açıklamak, önermenin nedeni olarak göstermekDevamını Oku
exhibit: ), (f.) sergi Mahkemeye veya hakemlere ibraz olunan vesika veya delil Vesika gösterme Teshir etmek, sergilemek Göstermek, arz etmek Resimle…Devamını Oku
müdellelen: Delil gösterecek ve şahid ile isbat edilerek.Devamını Oku
adduced evidence: Gösterilmiş delil, ileri sürülmüş olan kanıt veya delilDevamını Oku
allege: İddia- etmek, söylemek Delil göstermek, kaynak göstermekDevamını Oku
özür dilemek: Özrünü ileri sürerek bir işi yapmayı istememek, bir işten bağışlanmasını istemek. 1) özrünü ileri sürerek bir işi yapmayı istememek, bir…Devamını Oku
karşıtlamak: Bir iddiaya zıt olarak başka bir iddia ileri sürmek.Devamını Oku
nübüvvet dava etmek: Peygamber olduğunu bildirip doğruluğunu isbat için deliller göstermek, peygamberliğini ileri sürmek. (Osmanlıca'da yazılışı: nübüvvet da'va etmek)Devamını Oku
come up with: Ulaşmak, yetişmek, ortaya atmak, öne sürmek, ileri sürmekDevamını Oku
evince: Göstermek İzhar etmek, belirtmek, açığa vurmak, aydınlığa kavuşturmak, ispat etmek, delil göstermek. Belli etmek, açığa vurmak, açıkça göstermekDevamını Oku